YASAR HOCA
   
  YASAR HOCA -- SIRLIYOLLAR
  haram nikahlar
 
MAHREMLER KİMLERDİR


Dokuz çeşit mahrem vardır. Biz onlardan, mahremlerin haramlığına sebeb olanların bazısını yazalım:

"Neseb; kayınlık (sıhriyet); süt emdirme; cem'i diğer" diye fıkıh kitablarında beyan olunmuştur. Bunlardan bize lazım olan, nikahın ebedî haramlığının sebebleridir. Ebedî haramlığın sebebi üçtür. Bunların dışında olan haramlık ise muvakkattir.
  1. Neseb sebebiyle nikahı haram olan hatunlar şunlardır: Anneler, kızlar, kardeşler, halalar, kardeş kızları, teyzeler, kız kardeşlerin kızları olmak üzere yedi kısımdır.
  1. Anneler: Kişinin kendi annesi, annesinin annesi, babasının annesi de buna dahildir. Nesebin dışında, anne edinilen kadınla halvet caiz değildir. Onunla evlenmek caizdir.
  2. Neseb olarak kızı, kızının kızı, oğlunun kızı ebediyen haramdır. Kişinin evlad edindiği kızın ve ahiret kızının nikahları haram değildir.
  3. Hemşirelerdir: Anne ve babadan, yalnız anneden, yalnız babadan hemşirelerin nikahları ebediyen haramdır. Süt hemşire dahi neseb hemşiresi gibidir. Neseb ve süt emdirenin dışında erkeğin kadına kadının erkeğe kardeşliği, nikahın haramlığına sebeb olamaz.

d. Halalardır: Kişinin babasının, anne ve babadan kız kardeşinin, yalnız babadan yalnız anneden babanın hemşiresinin, babalarının ve ecdadın halalarının, annesinin anneannenin halalarının ebediyen nikahları haramdır. Halanın halası ise, baba tarafından ise haram, anne ve baba tarafından ise haram, anne tarafından ise haram değildir, denildi.
    1. Teyzelerdir: Annesinin anne baba bir hemşiresi, yalnız anne yalnız baba tarafından annenin hemşirelerinin nikahları haamdır.
    2. Biraderlerin kızları: Kişiye bir anne babadan, yalnız anneden, yalnız babadan biraderlerinin kızları haramdır.
    3. Hemşirelerin kızları da böyledir, haramdır.
  1. Kayınlıkla haram olanlar dört kısımdır.
a. Kayınvalideler: Kişinin hanımının annesi haram olduğu gibi, annesinin annesi, babasının annesi dahi haramdır.
b.Üvey kızlardır.
c.Gelin hanımlardır. Kişiye kendi oğlunun hanımı haram olduğu gibi, oğlunun oğlu, kızının oğlunun hanımı dahi haramdır. Oğlunun zevcesinin diğer bir kocadan kızı haram değildir. Onunla evlenilebilir; oğianlığın hanımı haram olmadığı gibi. Çünkü oğlanlığına alınanın nikahı haram değildir.
d.Üvey annelerdir. Bir kişinin babasının hanımı ki üvey annesidir haram olduğu gibi, baba babasının, annne babasının zevcesi de haramdır.


 Zeyd'in, zevcesi Hind'in diğer bir kocadan olan ölmüş oğlu Amr'ın zevcesi Zeyneb'i, Hind ile beraber nikahına almaşı caiz olur mu? Yani, Hind'in eski gelini kendisine eş olabilir mi?
 Olur.

Yani, ölmüş üvey evladın karışı kişiye haram değildir.

 Babasının zina etmiş olduğu kadın, oğluyla evlenebilir mi?
: Hayır.


3.Kayınlıkta haram olanların, süt emdirmede de, zinada da hükmü aynıdır. Kişiye zevcesinin kızı, zevcesinin annesi haram olduğu gibi, zevcesinin süt kızı, süt annesi dahi haramdır. Zina ettiği kadının kızı, annesi, süt kızı, süt annesi dahi böyledir. Bunları nikahla almak haram olduğu gibi, bunlar ile şehvetle oynaşmak zevcesinin boş düşmesine sebebiyet verir.

Zeyd, zevcesi Hind'in süt kızı Zeyneb'e temasta bulunsa, Hanımı Hind Zeyd'e haram olur.
Emdirme sebebiyle nikahları haram olan kadınlar, neseb ve kayınlık sebebiyle nikahı haram bulunan hatunlar gibidir. Kişiye nesebde olan anneler, kardeşler, halalar, teyzeler, kardeş kızları, kız kardeşin kızları haram olduğu gibi emdirmede olanlar da haramdır.

Kayın valideler haram olduğu gibi süt kayın valideler de, süt üvey kızı, süt evladın zevcesi, süt babanın zevcesi de haramdır. Burada bilinecek kaideyi şu şekilde izah edebiliriz.


Süt hükmü: Burada iki kişi vardır: 1. Emen, 2. Emdiren.


Emen: Emen ve evladı, emdirene, emdirenin kız kardeşlerine, emdirenin kardeşlerine, emdirenin aslı ve evladına haram olur.

Emdiren: Emdiren tarafından ise, kendisi, kız kardeşleri, kardeşleri, aslı ve evladı emene haram olur. Emdirenin kocası, emenin babasıdır. Mirasın dışında neseb gibidir. Bunların nikahları, emenin kardeşlerine, anne ve babalarına haram değildir.

Nitekim En-Nisa' suresinin 23. ayetinde Cenab-ı Hakk bunları beyan etmiştir:

"Anneleriniz (bütün nineler dahil), kızlarınız (Bunda kızların kızları, oğulların kızları ve onların evlad ve torunları da dahildir.), kız kardeşleriniz (Anne baba bir veya anne bir baba bir hemşireler dahildir.), halalarınız (babanızın kız kardeşleri, onun babalarının hemşireleri ve annenin anne ve ninelerinin hemşireleri, babanın annesinin, ninelerinin hemşireleri, babanın annesinin, ninelerinin kız kardeşleri), biraderler kızları (ve torunları), hemşire kızları (Hemşirenin kız torunları da dahildir. Buraya kadar olan yedi mahrem neseb tarafında olan mahremlerdir.), sizi emziren süt anneleriniz (Süt nineleri de dahildir.), süt hemşireleriniz (Süt anne ve kardeşlerinde de neseb hükümleri caridir.), kadınlarınızın anneleri (Kızlarına zifaf vaki olsun olmasın, anneleri damada haramdır.), kendileriyle (zifafa) girdiğiniz karılarınızdan olup himayelerinizde bulunan üvey kızlarınız (la evlenmeniz) size haram edildi."

Ayet-i kerîmede süt hemşireleri yani süt anne ve kardeşlerinde de neseb hükümleri caridir, denildi. Binaenaleyh, süt anneler, süt hemşireler, süt babalar, süt kızlar, süt halalar, süt teyzeler, süt birader ve kızları hep neseb hükümlerine dahildir. Hadîs-i şerîfte:


"Neseb cihetinden haram olan süt cihetinden de haram olur." buyrulmuştur. Nikahları ebediyyen haram olanların bir arada oturup kalkmaları caizdir. Bunun dışında, yani nikahlanmalan ebedi haram olmayan erkek ve kadınların bir arada oturup bulunmaları caiz değildir. Örf ve adet yukardaki ayetin hükmüne muhalifse reddedilir.
mut'a nikahı
Mut`a konusunda sahabe uygulaması:

Hz. Ömer`in halifeliği sırasında, mut`anın hükmü üzerinde bazı tereddütler olunca, Hz. Ömer, mut`anın haram olduğunu ilân etmiş ve hiç bir sahabî O`na karşı çıkmamıştır. O, halife seçildiği gün yaptığı konuşmada şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.s) bize üç defa mut`a yapmaya izin verdi, sonra bunu haram kıldı. Allah`a yemin olsun ki, evli bir kimsenin mut`a yaptığını bilsem, Rasûlullah`ın, mut`ayı, haram kıldıktan sonra, yeniden helâl kıldığına dair bana dört şahit getirmezse onu taşla recmederim" (İbn Mâce, Nikâh, 44, H.No: 1963).

Hz. Ali`ye göre Mut`a Hz. Peygamber tarafından Hayber günü yasaklanmıştır (bk. Buhârî, Nikâh, 29-32).

İbn Abbas`ın mut`a ya ilişkin görüşü:

Mut`anın neshedilmediğini öne sürenler bu görüşlerini İbn Abbas`a dayandırmak istedikleri görülür. Şîa mut`a ile ilgisi kurulan en-Nisa sûresi 24. ayette İbn Mes`ud ve Ubey b. Ka`b`ın okuyuşlarında "ilâ ecelim müsemmâ (belli bir süreye kadar evlenme)" ilâvesi şâz bir kıraattır. İbn Abbas`ın da bu kıraatı benimsediği nakledilir. Bu yüzden İbn Abbas`ın; "Onlarla belli bir süreye evlendiğinizde, süre dolunca mehirlerini verin" (en-Nisa, 4/24) âyetini "belli bir süreye kadar" ilâvesiyle birlikte te`vil ederek, mut`ayı helal gördüğü ileri sürülür. Kimileri de ibn Abbas`ın, mut`ayı yalnız seferde zarûret halinde mübah gördüğünü söylerler (el-Cassâs, a.g.e., III, 95; Alûsî, a.g.e., V, 5, 6).

Saîd b. Cübeyr İbn Abbas`a; "Senin fetvan aldı yürüdü ve onun hakkında şairler şiir söyledi" diyerek bir beyit okuduğu zaman o buna hayret ederek şöyle demiştir: Sübhânellah, ben böyle bir fetvâ vermedim. Mut`a; "murdar ölmüş hayvan eti, kan ve domuz eti gibi bir şeydir. Bu yüzden ancak zarûret hâlinde helâl olur" (Alûsî, a.g.e., V, 6; el-Cassâs, a.g.e., III, 95).

Atâ`, İbn Abbas (r.a)`ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Allah, Hz. Ömer`e rahmet etsin. Mut`a, Allah`ın Muhammed Ümmetine bir rahmetinden başka bir şey değildir. Hz. Ömer bunu yasaklamasaydı, çok az kimse dışında zinaya düşen olmazdı" (el-Cassâs, a.g.e., III, 96). Abdullah b. Vehb`in naklettiği bir haberde de, bir adam İbn Abbas`a gelerek şöyle der: "Câriyemle ve arkadaşlarımla bir seferde iken cariyemi arkadaşlarıma helal kıldım ve ondan faydalandılar (yestemtiûne)" der. İbn Abbas bunun üzerine; "Bu apaçık bir zinadır (sifâh)" diye cevap verir" (el-Cassâs, a.g.e., III, 96, 97).

İbn Abbas`tan nakledilen bu görüşlerin sonucunu şu şekilde değerlendirmek mümkündür.

1) İbn Abbas, bazı rivayetlerde yolculuk ve zaruret kaydını koymaksızın mut`ayı helâl göstermektedir.

2) Ölü eti ve domuz etini zarûretten dolayı yemede olduğu gibi, mut`ayı da zarûret hâlinde olduğunu söylemektedir.

3) Mut`a nikâhının neshedildiği kanaatindedir. Bunları şu şekilde cevaplayabiliriz:

İbn Abbas`ın, en-Nisa Sûresi 24 ncü âyeti te`vil ederek mut`a nikâhını helal kabul etmesi kendisi için delil olamaz. Çünkü âyette, yukarıda da açıklandığı gibi mut`anın mübahlığına dair bir delalet yoktur. Aksine ayet mut`anın haramlığını kapsamaktadır.

Onun mut`ayı ölü ve domuz etine benzetmesi ve zaruret hâlinde onlar gibi meşrû sayması isabetli bir kıyas değildir. Çünkü haramları helâl kılan zarûret mut`ada söz konusu olmaz. Zarûretten dolayı ölü veya domuz etinin helal olması nefsin telef olmasından korkulduğu içindir. Halbuki cinsel temastan uzak kalmakla, nefsin veya bir uzvun telef olmasından korkulmaz. Diğer yandan, Allah elçisi evlenme imkânı bulamayan bekârlara oruç tutmalarını tavsiye buyurmuştur. Yukarıdaki zarûret halinde mut`ayı mubah gören rivayette bir vehim olabilir. Çünkü İbn Abbas gibi bir zatın meseleyi kavramamış olması düşünülemez.

Sonuç olarak bu konuda İbn Abbas`tan nakledilen en sağlam rivayet, Tirmizî`nin de rivayet ettiği gibi, O`nun mut`a nikâhını, haram kabul ettiği ve önceki kanaatinden döndüğü görüşüdür. Tercihe şayan görüşte budur (Ayrıntı için bk. el-Cassâs, a.g.e., III, 99, 97 vd.; Alûsî, a.g.e., V, 5 vd.; İbn Kesîr, a.g.e., III, 226; Fahruddin er-Râzî, et-Tefsiru`l-Kebîr, X, 48 vd.; İbn Âbidîn, Reddü`l-Muhtâr, İstanbul 1984, III, 51 vd.; Elmalılı, Hak Dini Kur`an Dili, İstanbul 1936, II, 1327-1329, IV, 3429, 3430).



Nisa Suresi, ayet 24- Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı. Bütün bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışında kalanlar ise iffetli olarak zina etmeksizin mallarınızla mehir vermek suretiyle evlenmek istemeniz size helal kılındı. O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza karşılık mehirlerini kendilerine verin ki, bu farzdır. O mehri takdir edip kesinleştirdikten sonra birbirinizi razı etmenizde bir mahzur yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Harp esiri olarak sahip olduğunuz cariyeler müstesna olmak üzere bütün evli hür kadınların hepsi de size haram kılındı. Bununla dan buraya kadar özet olarak on beş, uzun uzadıya açıklandığında, yirmi, yirmi bir çeşit kadınla evlenmek haram edilmiş oldu. Demek ki gerek müslümanların, gerek zımmilerin ve gerek kendileri ile savaş halinde bulunulan kimselerin nikahı altında bulunan ve hür olan bütün kadınların da genel olarak nikahları haramdır. Ancak savaşta esir olup hürriyetlerini kaybetmiş bulunan cariyelerin nikahı genel olarak haram değildir.

Buradaki on kırâetin hepsinde dın fethasiyle, bundan başka yerlerde ise gerek ve gerek Kisâî kırâetinde ın esresi ile, diğer kırâetlerde yine fetha ile okunur. Biri dan ism-i meful (edilgen ortaç), biri de ism-i fail (etken ortaç) kipidir. İhsan, lugatte sarplık ve sağlamlık demek olan "hasenet"ten türemiş olup bir yeri kale gibi sağlam yapmak ve kocanın karısını, nikahı düşen kimselerden korumak mânâlarına müteaddi (geçişli), ırzını koruyup iffetli olmak veya evlenmek mânâlarına lazım (geçişsiz) olur.

Kur'ânda da evlenme, veya hürriyet veya İslâm veya iffet olmak üzere dört mânâ ile ilgili olup yerine göre kendisine uygun düşen mânâya yorumlanır. Bundan dolayı burada muhsanât evli yani kocası olan ve istisnası ipucu ile de hür olan kadınlar demek olduğu apaçıktır. Yemin, aslında sağ el mânâsına olduğundan milk-i yemininiz demek ellerinizle meşru bir şekilde hakkıyla kazandığınız mülkleriniz demektir ki, en fazla köle ve cariyelerde kullanılır.

Burada söz konusu, kadınlar olduğu için bundan maksat hakkıyla sahip olduğunuz köle kadınlar demek olduğu da apaçık bellidir. Bunlar, kadınlardan istisna edilince geride yalnız hür olanlar kalır. Ve genel şekilde nikahları haram kılınan muhsanatın da hür olan kocalı kadınlar, demek olduğu anlaşılır.

Demek olur ki, hür olmayan kadınlar evlenmiş olsalar da hür kadınlar gibi genel şekilde haram değildirler. Bunlar, özel hükümlere tabidirler. Bunların haram olanları bulunabileceği gibi helal olanları da bulunabilecektir. Çünkü dârü'l-harbdeki (İslâmın elinde olmayan, her zaman savaş yeri olabilecek yer) karılığın ilk tutsaklık sırasında hükmü kalkabilir de sahiplerine helal olurlar. Yoksa bundan, evlendirilmiş köle kadınlarla, nikah altında iken kayıtsız şartsız sahiplerine helal olacağı gibi bir mânâ anlaşılmamalıdır. Yani istisna, kayıtsız şartsız haram olmaktan değil, genel olarak haram olmaktan çıkarmaktır.

Olumsuzluğun kapsamı yolu ile köle kadınların helal olduklarını genelleştirmek için değil, kapsamı olumsuz kılmak yolu ile haramlığın, hepsini içine almasını önlemek içindir. Diğer taraftan bu istisna bundan sonraki ikinci âyette açıklanacak mânâya bir çeşit işareti de içerir.

Bu ibare yukarıda ki "size haram kılındı..." hükmüne bağlıdır. Yani yukarıda olduğu gibi anlatılan kadınların haram kılınması üzerinize kesin şekilde yazılmış bir Allah yazısıdır. Bunların nikahının haram kılınması insana ait bir padişah buyruğu değil, bir Allah buyruğu gereğidir. Nikah bağı ve muamelesinin şahsa ait olan bir takım sosyal, hukuki ve ahlâki gerekleri vardır. Bu şekli ile soydan ileri gelen evlenme yasağı, yakın akrabalıktan ileri gelen evlenme yasağı, sütten ileri gelen evlenme yasağı ve nikahla meydana gelen akrabalıktan ileri gelen evlenme yasağı ve evli olmaktan ileri gelen evlenme yasağı, evlenmenin ve aile meydana getirmenin mahiyetinin gereği ve ilâhî kanun ile çizilmiş sınırlar ve temel haklardır.

Bunlarla evlenmek haram kılındı ve bunların dışında kalan kadınlar size helal kılındı ki siz erkekler muhsin kendisini haramdan saklayıp zina yapmadan, yani iffetinizi koruyarak ve zinadan sakınarak mehir veya para olacak mallarınızla nikahlarını veya mülkiyyetlerini isteyesiniz. Muhsin olmak, iffetini korumaktır ki buna ihsan veya nefsi tahsin etmek (kale gibi sağlamlaştırmak) da denilir.

Müsafaha, "sefh" kökünden türetilmiş müfaale babıdır. Sefh, aslında kan ve su kategorisi sıvıları döküp akıtmak demek olduğundan müsafeha veya sifah, sırf suyunu boşaltmak, yani her iki tarafın (kadın ve erkeğin) üreme ve türeme maksadında bulunmayıp yalnız su akıtarak cinsel arzularını gidermek mânâsını ifade eder. Ve bunun için zinaya sifah denilir.

Demek olur ki, yukarıda olduğu gibi kadınların helal kılınmasından esas maksat, yani nikahın ve odalık almanın meşru olmasının hikmeti, nefsi tahsin (kale gibi sağlamlaştırmak) ve üremedir. Nefsani arzuları gidermek de buna bağlıdır. Yoksa yalnız şehveti gidermek maksadı ile nikah veya cariye edinmek caiz değildir. Bu maksat da ya gizli veya açıkça olur. Gizli olur, yani yalnız kalbde kalırsa nikah akdi görünürde sahih olsa da dini yönden helal olmaz. Fakat görünürde kapalı ve belirsiz olursa, mesela evlenme akdinin yalnız faydalanma maksadı ile olduğu açıkça söylenir veya geçici bir müddet ile sınırlandırılırsa, bu şekilde nikah hem dini açıdan, hem de hukuki açıdan geçersiz olur.

Bundan dolayı kaydından tamamen anlarız ki, müt'a nikahı, başka bir ifade ile metres tutmak helal değildir, bir zinadır. Erkekle kadın arasındaki doğuştan var olan ilişkinin yaratılış hikmeti, hayatın akıcı suyunun, yalnız kısır bir zevk için yok edilmesi değil,

"Ondan eşini yaratan ve her ikisinden de birçok erkek ve kadın türetip yeryüzüne yayan." (Nisâ, 4/1) hükmünün tecellisidir.

Bakara sûresinde "Kadınlarınız sizin tarlanızdır." (Bakara, 2/223) buyurulmuştur. Burada, "Kadınlarınız sizin eğlenceniz." denilmemiştir.

"Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın." (Âli İmran 3/191), daha esasında "Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur" (Bakara, 2/29) âyetinden anlaşıldığı üzere insanların nefislerinde ve ırzlarında aslolan mübah olmak değil, haram olmaktır.

Ve bunun için burada da önce haram kılınmış kadınlar sayılmış, daha sonra zina yapmaktan sakınmak ve evlenme gayesi üzerine ve mallar karşılığında evlenmek istemeye müsaade olunarak evlenmenin helal olduğu açıklanmıştır.

Kısaca nikah, zinanın zıddıdır. Zina batıl olup meşru değildir. Yaratılış gayesini değiştirmeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Nikahın, iyi niyetle ve geçici olmamak üzere akdedilmesi lazımdır. Bir de kaydı şunu gösteriyor ki, mehir nikahın gereklerindendir. Nikah denildi mi karşılığında bir mal söylenmemiş olsa bile mutlaka bir mehirden uzak olmayacaktır.

Bundan dolayı bu şartlar altında o helâl kadınlardan herhangi birisinden faydalanmak isterseniz onların ücretlerini, yani namuslarının karşılığı olan mehirlerini bir farz olarak veriniz. Zifaf ile mehrin tamamı kocanın boynunun borcu olur.

Bakara sûresinde zifaftan önce boşanma gerçekleşmiş ise "Belirlediğiniz mehrin yarısını kendilerine verin." (Bakara, 2/237) buyurulmuştu. Öyle olmakla beraber mehir farz edilip belirlenip, adlandırıldıktan sonra her ikinizin karşılıklı rızası ile yaptığınız indirim veya borçtan kurtulmada günah yoktur. Çünkü yukarda "Kadınların mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer kendi istekleriyle mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu afiyetle yeyin." (Nisâ, 4/4) buyurulmuştu. Şüphesiz ki, bunları böyle emreden Allah alîm (çok iyi bilen) hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)dir.

alıntı
 
 
  Bugün 17 ziyaretçi (63 klik) kişi burdaydı! EĞRİ OK DOĞRU YOL ALMAZ  
 
SIRLIYOLLAR Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol